Günlüğümüze başlıyoruz… Genellikle ilk sayfada isim takılır ama maalesef en fazla “siz” diyebilirim bu günlükte.
Neyse iyi akşamlar… Hatta İyi geceler…
Pazar günü provalarının çok ayrı bir tadı olur herkes ayrı bir süslenir püslenir gelir ama benim için gün pek öyle başlamadı. Sabah uyandığımda elim bilgisayarıma gitti fakat ZATEN bir gün öncesinden hard diskim de çıkan sorun yüzünden yarın gelecek olan 1TB lik “internal sata disc” i beklemek zorunda olduğum aklıma geldi. Üstüne telefonumun ekranının tamamen bozulması tuz biber oldu. Neyse Pazar günü ya saat 11 de anca kalktık neyse ki babaannem masayı hazırlamıştı bile hemen Lerna’ya (*Maral provasına beraber gittiğim arkadaşım. *www.maraldans.org) hattımı eski telefona takıp mesaj attım. Kahvaltı, duş, çanta hazırlamak derken salona dönüp telefonuma baktığımda Lerna’dan üç mesaj geldiğini ve geç bile kaldığımı fark ettim… Ve “Amaaan giyin bir gömlek çık.” Keşke camdan bir dışarı baksaydım!
Biraz sinirliydi. Ama ben beklemeye daha tahammül edemeyen biri olarak anlıyordum onu. Kendisi de çok inişleri çıkışları olan bir arkadaşım. Kendisini çok sevmeme rağmen henüz tam olarak çözemedim. (:
Umarım bu bloğun ziyaretçilerinden biri o olmaz… :P
Yağmur ve sahilden vuran kuru soğuk vardı son baharın ilk günlerinde. Biraz üşüdüm. Dolmuş ile taksime geldik. Ve artık sağanak yağmur ile tanışma zamanı gelmişti.
Çok garip ama “5 Lira 5Liraaa !” diye bağıran şemsiyeci beni görünce, “3 olduuuu koşşş!” diye bağırdı. Önce bana Avea reklamındaki fasulye muamelesi yapıldığını zannettim. Ama sonra adam kıvırmaya çalışınca anladım bu yağmurda bile işler kesat. Neyse biz 3 lira verdik…
Prova salonuna geldik… Provamız başladı. Günün sürprizi! Kanal Türk’ten muhabir ve kameraman yollamışlardı. Röportajlar çekimler vsr… Millet nedense çekinir, korkar, kaçar. Nedense benim kameranın önüne de arkasına da ayrı bir sevdam var.
Tabi ayrı bir kasıldım kameralar önünde. En iyi oyununu oynamak lazım dimi. Herkes sana bakmalı! Aman boş ver bura itiraf alanım.
Daha sonra biraz rahatladım. Zaman bulunca “O’nu” izledim biraz… Sevdiğimi…
Uzun süredir nerdeyse her gün beraberdik okulda, provalarda. Ama yinede insan izlemeye doyamıyor nedense… Danstan, müzikten ayrı bir büyüsü var sanki. Sanki tüm bunlar onun için hazırlanmış…
Bildiğini sanırdım bilmezmiş sevdamı… Bundan bir, iki ay önce söyledim, sevindi. Ama olmaz dedi. İkimiz, “biz” olamayız…
Neyse uzaklaşmak lazım bu büyülü dünyamdan yoksa uzar gider bu yazı ve ben ilk günden böyle yaparsam sonraları hiç yazamam…
Dönüş yolunda otobüsü tercih ettik. Osmanbey de bir de baktık ki Aren D. Arkadaşımız da otobüse bindi. Yenikapı da iner trene veya sahil otobüsüne bineriz dedik. İner inmez;
-Eyvah! Cüzdanı unuttum! Dedim…
Saçma sapan bir hareketle çantamı Lerna’ya verip koşmaya başladım otobüsün arkasından…
Neyse ki 500mt ilerde son durak varmış beraberce gittik, bulduk, aldık.
Akşam ise babaannemin gözlüğünü buldum ve evin yıldızı oldum bir anda. Ta ki gece saat ikide bu bloğu açmaya karar verene kadar şimdi herkes içerden “YAAaaat Artoooo!” Bağırmakta…
İyi geceler olsun! Tatlı rüyalar…
Harutyun Arto Davulciyan
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder